İlkokula başlayıncaya kadar hepimiz en doğal halimizle bize verilen o eşsiz yeteneklerimizi kullanırız. Yaptıklarımıza ailemizden ve yakınlarımızdan takdir dolu sözler alır yeteneğimizi sonuna kadar kullanmaya çalışırız.
Zaten doğal olarak yaptığımız şeylerdir bunlar. Mutlaka bu dönemde her çocuğun en az bir özelliği dikkat çeker ve şaşırtır insanları. Ama bu övgü dolu sözlerle geçen büyülü rüya çok kısa sürer birden saat 12’ yi vurduğunda bir bakarız ki ne prenseslik kalmış nede prenslik. Artık 7 yaşına geldik ve okula gitmemizin gerektiğini söylüyor büyüklerimiz. Eeee onlar söylüyorsa vardır bir bildikleri her konuda olduğu gibi.
İlkokula kadar alkışlarla yükselen başarı grafiğimiz birden dalgalanmaya hatta düşmeye başlıyor alkışlar övgüler azalıyor çoğumuzda. Eskiden yaratıcıydık, harika resim yapardık, müzik kulağımıza büyüklerimiz hayret ederek takdir ederlerdi ama birden bire okuldaki bazı dersleri başaramayan biri olduk. Bir türlü anlayamıyorduk bu dersleri. Ama anlamalıydık çünkü normali bu derslerde başarılı olmaktı. Büyüklerimiz ve toplum böyle düşünüyor ve bize bunu hem sözel hem de sezgisel olarak hissettiriyorlardı. Üzerimizde bu kadar baskı varken bizim bunların üstesinden gelmemiz lazımdı. Hatta mühendis olup üzerine birde MBA yapsak iyi olurdu. Kurumsal bir şirkete girip yıllarca çalışıp o işi de becerdiğimizi de kanıtlardık elbette. Öylesine uğraşıp başarmaya çalışalım ki gerçek yeteneklerimizi kimse bulamasın artık. Tıpkı çok değerli bir eşyamızı hem kimse bulamasın diye hem de sonra kullanmak üzere evde bir yere saklayıp da sonra lazım olunca bulamadığımız gibi…
Bu hüzünlü film gerçek bir hikaye den alıntıdırJ Çoğumuz bu filmin başrol oyuncusu olarak oynadık bir hayatın en büyük perdesini. Doğal Yeteneklerimizi geliştireceğimize büyüklerimizin, yöneticilerimizin söylemleriyle psikologların yardımıyla zayıflıklarımız konusunda uzman oluyoruz. Güçlü yönlerimiz ise yıllar sonra karşılaştığımız sokaktaki oyun arkadaşımız gibi ilk bakışta tanıyamayacağımız kadar unutulmuş.
Zayıflıklarımızı geliştirmeye çalışarak ancak onları vasat düzeye getirebiliriz, güçlü yönlerimizi mükemmel hale getirirsek kendimiz için kurumumuz için harikalar yaratabiliriz.
Tabiî ki zayıf yönlerimizi bilmeli ve onları en azından engel olmaktan çıkarmalıyız. Ama tüm enerjimizi zayıflıklarımızı bulmaya harcamak bizi en fazla ortalama yapacaktır.
Herkesin bu dünyadaki en az bir ihtiyacı karşılayabilecek bir veya birkaç yeteneği vardır. Herkes doğal yeteneğini kullanarak en iyi yaptığını yapsa acaba neler olurdu? Kurumlar çalışanlarının zayıflıklarını büyüteçle aramayı bırakıp kaynaklarını çalışanlarının güçlü yanlarını geliştirmeye harcasalar mutlu, motive ve bağlılığı yüksek çalışanlarla çalışarak o çalışandan en yüksek performansı alabilirler.
Zayıflıklara yatırım yaparak ancak ortalama bireyler ve toplumlar oluşturabiliriz ustalarla çalışmak istiyorsak güçlü yönlerimizi tozlanmış sandıklardan çıkarmalı ve yatırım yapmalıyız. Çoğumuz için bunları bulmak çok zor olacaktır fakat zamana bırakırsak çıkma olasılığı imkansız hale gelebilir. Bulmanın yollarından en sağlıklısı yakın aile çevremizde, özelikle de çocukluğumuzu bilen gözlemleyenlere “ benim en iyi yaptığım şey nedir?” sorusunu en az 5 kişiye sormanız olacaktır. Çünkü zaten doğal yeteneğinizi fark etmeden yaptığınız için bulmak da kolay olmayacaktır.
Düşünün yeteneklerinizi kullanmayacaksanız neden varlar öyleyse? Kullansanız nasıl bir siz olurdunuz? Belki her gün kullanıyorsunuz belki de uzun zamandır hiç kullanmadınız. Artık kendinize “ ben neyi iyi yapıyorum” diye sormanın zamanıdır…
Deniz Ağgül Güler
Kariyer Koçu& Gelecek Stratejisti
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder